Su Savaşları Yakın mı?

Su insanlığa sunulmuş en büyük nimettir ve tüm insanlığın ortak malıdır. Dünya üzerinde gerçekleşen savaşların  sebepleri genellikle petrol, madenler olarak gösterilse de gözlerden kaçan bir diğer konu, içilebilir nitelikteki su kaynaklarının hızlıca tükenmesidir.

Çatışmaların odağında bulunan erişilebilir su kaynakları, geleceğin en önemli stratejik meselesi olarak gün yüzüne çıkmaktadır. Bu da yakın gelecekte sınırları artık petrol kaynaklarının değil, su kaynaklarının çizebileceği görüşünü hâkim kılmaktadır.

Dünya’nın dörtte üçü sularla kaplıdır ancak bu durum dünyanın su sıkıntısı çekmeyeceği anlamına gelmemektedir. Dünya üzerinde içilebilir nitelikte dediğimiz su sadece tatlı su kaynaklarıdır. Yüzeyin %70’inden fazlasını okyanus ve denizler oluşturmasına karşın okyanus ve denizlerdeki suyun %97’si tuzlu ve %3’ü tatlı sudur. Tatlı suyun %75’i kutuplarda buzul halde bulunmakta, diğer büyük bir bölümü ise yer altındaki derinliklerde gizlenmiş haldedir. Bu %3 olan tatlı suyun sadece %1’i içilebilir haldedir. Bu çok az bir orandır.

Geçmiş dönmelerde de tarih, suya erişmek isteyen kitlelerin en kanlı çatışmalarına sahne olmuştur.

Farklı dağılımlar gösteren su kaynakları kimi ülkeler için avantaj sağlarken bazı bölgeler için temiz su sıkıntısı yaşanmasına sebep olmaktadır. Suyun yer yüzeyine dağılımı farklı şekillerde olmaktadır. Su kaynakların yönetimi de en az kaynak sahibi olmak kadar önemli bir konudur. Çünkü bu durum, yetersiz alt yapı sebebiyle ülkelerin elindeki kaynakları iyi yönetilmemesine ve bu sebeple ciddi su sıkıntılarının yaşanmasının yanı sıra, toplu  insan ölümüne yol açmaktadır.

Su, aslında her yerde mevcuttur. Asıl mesele bunun yönetimidir.

Kısıtlı su kaynaklarına sahip olan ve bu durumun ilerleyen yıllarda çok ciddi sorunlara yol açacağını bilen ülkeler kendi hidro politikasını (su politikalarını) oluşturmaktadırlar. Yeraltı sularını birden fazla kez arıtarak defalarca kullanabilmesinin metotları hayata geçirilmelidir. Türkiye sınırları içerisinde bulunan önemli su kaynağı Manavgat çayının arıtılması halinde içilebilir nitelikte su elde edilebileceği için  İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri bu kaynak için talepte bulunmuş ve kiralamak istemişlerdir. Burada yapmamız gereken su kaynaklarımızı çeşitlendirme arayışımızı sürdürüp, uzun vadeli içilebilir suyu garanti altına alarak,kendi hidro politikalarımızı sürekli güncellemektir. Benzer örnekler İsviçre, Danimarka gibi bir çok ülke için de verilebilir.

Türkiye için yapılması gereken ise geleneksel yöntemlerin dışında etkin hidro politikamızı hayata geçirmek; desalinasyon (Tuzlu sudan içilebilir su üretme metodları), arıtılmış atık su, yağmur hasadı, drenaj suyu gibi alt yapı teknolojilerini güncel yaşama entegre edebilmektedirler.

Türkiye’nin sürekli güncellediği bir hidropolitikası yani su politikası mutlaka olmalıdır.

Her ne kadar su sorunu gündeme getirildiğinde Fırat ve Dicle nehirleri akla gelmekteyse de Türkiye ile komşu ülkeler arasında, sınırı aşan suların sayısı aslında çok daha fazladır.

Türkiye’nin Fırat üzerinde devreye soktuğu Keban Barajı ve beraberinde Karakaya Barajı gibi baraj projeleri ve beraberindeki Fırat Projesi’ni geliştirerek Güneydoğu Anadolu Projesi’ne (GAP) dönüştürülmesi ve benzeri Konya projesi gibi projeler içilebilir su kaynaklarının ülke sınırları içinde değerlendirilmesi ve korunması bakımından önemlidir. Bu durum zaman zaman  siyasi ve askeri çekişmelere yol açmıştır.

Hatta bir dönem GAP projesini tamamlamakta oldukça zorluk yaratan dış müdahalelerin olduğu unutulmamalıdır. Bu zorlukların sebebi öngörülen su sorunudur.

Türkiye birçok su kaynağına sahip olmasına rağmen su sıkıntısı çeken ülkeler arasında gösterilmektedir. Bunun sebepleri alt yapısını henüz tamamlayamamış olmasıdır. Dikkatli bakılacak olursa bölgeyi tam olarak incelediğimizde yeterli suyun olmadığını söylemek tam olarak doğru olmaz. Geleneksel olmayan yöntemlere hızlı şekilde geçiş kaynakları muhafaza edebilmemizi sağlayacaktır.

Türkiye, bölgede su nedeniyle yaşanma ihtimali bulunan çatışmaları önlemek için su konusunda bölgesinin özelliklerini ve kendi ihtiyaçlarını da dikkate alacak çözüm önerileri hazırlamalıdır. Bölgenin su sorununa çözüm adı altında dayatmacı politikalarla karşılaşması kaçınılmazdır.

Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun şekilde çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve konferansların düzenlenmesi ve su tasarrufunun sağlanması konusunda halkı bilinçlenmelidir.

Dünya nüfusu ile birlikte suya olan talepte artıyor.

Dünya’nın nüfusu hızla artıyor fakat en hızlı nüfus artış oranı ise Ortadoğu ülkelerinde görülmektedir. Aynı paralelde Türkiye’nin de nüfusu hızla artmaktadır. Nüfus artışı konusunda yakın tarihimize bakacak olursak; cumhuriyetin kurulduğu yıllarda 14 milyon olan Türkiye, 2016 yılı başları itibarı ile bu sayı 80  milyona  ulaşmıştır. Bu sayıya, ülkemize göç eden mültecileri de ilave edersek nüfusun artış hızı, gözler önüne serilecektir. Birleşmiş Milletler raporlarına göre 2030 yılında bölgenin hızlı nüfus artışı, su ve besin ihtiyacının iki katına çıkacağını göstermektedir. Bu durum, Ortadoğu için Türkiye’nin suyunu petrol kadar değerli bir hale getirmektedir. Ortadoğu da hızla artan insan nüfusu sebebiyle, su ve suyun direkt bağlantılı olduğu tarım oldukça önemli hale gelmektedir

Özetle;

Su sadece hayati öneme sahip değildir,  aynı zamanda stratejik bir değere de sahiptir. Türkiye için önemli bir değerdir ve doğrusu su politikaları ile değerlendirilmelidir. Anlaşıldığı üzere, su kaynakları ve yolları tüm Dünya ve Türkiye için uluslararası arenanın tam göbeğindedir. Su sorunu dünya genelinde yaşanmaktadır. Dünya’daki her ülkenin yapmak zorunda olduğu gibi Türkiye de, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını iyi değerlendirmek ve bu konuda yetişmiş bilim adamları,  bürokratları aracılığıyla kendi su politikasını net bir şekilde ortaya koymalıdır.

Vatandaşın su tasarrufuna yeteri kadar önem verilmesi gereken bir ülke politikası olması gerekmektedir.

Su insanlığa sunulmuş en büyük nimettir ve tüm insanlığın ortak malıdır. Türkiye için içilebilir nitelikteki su kaynaklarımızın kıt olduğunu söylemek doğru değildir ancak üzerinde önemle durulması gereken konu içilebilir nitelikteki su kaynaklarının doğru altyapı ile ve doğru su politikaları ve projeleri ile korunmasıdır. Nihai tüketici ise içilebilir nitelikteki suyun ne kadar önemli olduğu konusunda yeterli farkındalığa sahip olmalı ve su israfından kaçınmalıdır. Milletçe, içilebilir nitelikteki suların sınırlı kaynaklar olduğu ve muhakkak tasarruflu bir şekilde kullanılması gerektiği bilincine varmalıyız.

Nurten Sırma
Gıda Komisyon Başkanı

 

Paylaş