Tüketici Hakem Heyetlerinin kredi kartı aidatı konusunda tüketici lehine verdiği kararlar son zamanlarda Tüketici Mahkemelerince banka lehine çevrilmeye başlamıştır. Bu sebeple Tüketici Hakem Heyetleri, tüketiciler vekalet ücreti ve yargıla giderlerini ödemek zorunda kalmasın diye duyuru asıp bu konuda tüketicilerin başvuru yapmamaları noktasında uyarıda bulunmaktadırlar.
Tüketici aleyhine meydana gelen bu durumun sebebini açıklayacak olursak; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 13.10.2011 tarihli kararında kredi kartı üyelik aidatı haksız şart demişti. Ancak ne hikmetse bundan yaklaşık 6 ay sonra aynı Yargıtay daire 11.04.2012 tarihli kararında kredi kartı aidatını sözleşme serbestisi olarak değerlendirmiştir. Bu ikinci karara dayanan Tüketici Mahkemeleri, Tüketici Hakem Heyetleri’nin tüketici lehine verdiği kararları bozmakta ve tüketicileri mağdur etmektedir. Tüketici hem kendisinden haksız olarak tahsil edilen kredi kartı üyelik aidatını iade alamamış olmakta, hem de yargılama giderleri ve vekalet ücreti ödemek zorunda bırakılmaktadır. Bu tüketici haklarını vurulan bir darbe olup esasında yasal bir dayanağı yoktur. Şöyle ki;
1- 6502 sayılı kanunun 31/3 hükmü “Kart çıkaran kuruluşlar, tüketicilere yıllık üyelik aidatı ve benzeri isim altında ücret tahsil etmedikleri bir kredi kartı türü sunmak zorundadır.”Ancak bankaların büyük bir çoğunluğu henüz aidatsız kredi kartı hizmetini sağlamamaktadır. Bu sebeple söz konusu kanun hükmüne göre tüketiciye aidatsız kredi kartı seçeneği sunamadıkları sürece kredi kartı aidatı haksız şart olarak kabul edilmelidir. Ne zaman ki bankalar asgari kullanım özelliklerine sahip aidatsız kredi seçeneğini tüketicilere sunarlarsa o zaman kredi kartı aidatı kabul edilebilir. Bu sebeple Tüketici Hakem Heyetleri’nin verdiği kararlarını bozan mahkemeler tüketiciyi mağdur etmekte ve gelişmiş ülkelerde görülemeyecek tüketici mağduriyetleri bizzat adalet dağıtması gereken merciler eliyle gerçekleşmektedir.
2- 6502 sayılı yasa Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 5/2 hükmü “Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda sözleşmeyi düzenleyen, kesin olarak hükümsüz sayılan şartlar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.” Yine aynı maddenin 3’ncü fıkrası “Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.”
Yukarıdaki hükümlerden anlaşılacağı üzere 6502 sayılı yasa ile tüketici ile müzakere edilmeyen haksız şartlar kesin olarak hükümsüz kabul edilmiştir. Yine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin E.2011/5605 K.2011/14474 sayılı ve 13.10.2011 tarihli kararında “…mevzuatımızda, sözleşmede bulunan haksız şartlarla ilgili olarak, tüketiciyi bağlamayacağı ve batıl olma gibi hukuki mueyyide getirilmiştir. Tüketicinin bu hakkını kullanması ile ilgili herhangi bir zaman sınırlaması bulunmamaktadır. Tüketici bu hakkını her zaman kullanabilir. Borçlar Kanunundaki düzenlemeler, tüketici hakkını korumaya yeterli olmadığı için Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Yasanın amacı, sağlayıcı ve satıcıya karşı daha zayıf durumda olan tüketiciyi korumaktır. Bu amaçla çıkan yasada yorumun tüketici lehine olması esas olmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta olduğu gibi haksız şart niteliğinde olduğu kabul edilen ve tüketiciden kredi kartı ücreti, kredi kartı aidatı vb. isimler altında alınan bedelleri tüketicinin bir süre ödemesi, sözleşmedeki haksız şarta icazet verdiği ve bundan sonra da ödemeye devam edeceği anlamına gelmez. Kredi kartı hamili belli bir süre ödeme yaptıktan sonra, haksız şart niteliğinde olan sözleşme hükmüne uygulanması gereken “haksız şartın bağlayıcı olmayacağına” ilişkin müeyyide gereği talepte bulunabilir. Hal böyle olunca tüketici haksız şart niteliğinde olan kredi kartı aidatını bir süre ödedikten sonra gelecek dönemler için sözleşmedeki hükmün haksız şart olması nedeniyle ileriye yönelik olarak talepte bulunabileceği gözetilmeksizin aksine düşüncelerle bu talebin iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edeceğine dair mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” tüketici ile müzakere edilmeyen haksız şartların batıl olacağı şeklinde değerlendirme yapmıştır. Bu açıklamalar çerçevesinde kredi kartı aidatının alınmasının kanuna uygun olduğunun kabulü mümkün değildir.
3- Yine bankalar, 5464 sayılı kanunun 11 maddesine göre kredi kartı extresine itiraz edilmediğinden bahisle hesap özetinin kesinleştiği ve bu sebeple kredi aidatını ödemeyi kabul ettiği yönünde değerlendirme yapmaktadırlar. Belirtmekte yarar var ki hesap özetinin kesinleşmesi alacağın maddi anlamda kesinleşmesi anlamını taşımadığı açıktır. Kaldı ki banka söz konusu hesap özetine dayanarak icra takibine giriştiği takdirde borca süresinde itiraz edildiğinde icra takibi duracak ve banka alacağının maddi anlamda da varlığı için dava açmak zorunda kalacaktır. Netice olarak hesap özetinin kesinleşmesi alacağın kesinleşmesi anlamına gelmemekte ve yine itiraz edilmemesi borcun kabul edilmesi anlamına gelmemektedir. Yukarıda anılan Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin E.2011/5605 K.2011/14474 sayılı ve 13.10.2011 tarihli kararında “haksız şart niteliğinde olduğu kabul edilen ve tüketiciden kredi kartı ücreti, kredi kartı aidatı vb. isimler altında alınan bedelleri tüketicinin bir süre ödemesi, sözleşmedeki haksız şarta icazet verdiği ve bundan sonra da ödemeye devam edeceği anlamına gelmez. “ değerlendirmesi kredi kartı aidatına itiraz edilmemesi ve hatta bir süre bu aidatın ödenmiş olması haksız şartı kabul anlamına gelmediği açıkça vurgulanmıştır. Bu sebeple kredi kartı aidatını ödeyen müşterinin aidat ödemeyi kabul ettiği düşüncesinin hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
Rıdvan Yıldız
TÜSODER Hukuk Kom. Üyesi