HÜRRİYET’İN YANLIŞ BİLGİLENDİRME İÇEREN HABERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMAMIZDIR.

AYDIN SÖKE YÖRESİNDEKİ BİR URANYUM MADENİ KANSER Mİ YAPIYOR?

14 Mayıs 2017 günlü Hürriyet Gazetesinin Kelebek Eki’nde yayınlanan uzun bir yazıda,  http://www.hurriyet.com.tr/kanser-koyun-haykirisi-biz-oluyoruz-40456882, Aydın, Söke’nin bir mahallesinde kanser hastalıklarının arttığı ve bunun eski uranyum madeninden kaynaklandığı konusunda bir haber yer almaktadır.

Bu haber tamamen BİLİMSELLİKTEN UZAK, YANLIŞ BİR HABERDİR.

 

Bu konuyu Radyobiyolog olan Genel Başkanımız Dr. Deniz ÖNER’e sorduk. İşte açıklamaları;

 

Radyobiyolog Doktor, Radyasyon Hasarlarının Tanı ve Tedavisi konulu bir çeviri kitabı bulunan, Radyasyondan Korunma Derneği Eğitmeni ve Radyasyon Güvenliği Kültürü dersleri veren biri olarak ”radyasyon ve kanser” hakkında bilimsellikten uzak bir haber gördüğümde müdahale etmek ve halkın doğru bilgi almasına aracı olmak istiyorum.

RADYASYONU KORUMAK MI? RADYASYONDAN KORUNMAK MI?

Radyasyon ve kanser üzerinde en çok spekülasyon yapılan alanlardan biri ne yazık ki.

Üstelik birçok zaman gönüllü ve gereksiz maruz kaldığımız radyolojik tetkikler yerine toprağın doğal radyoaktivitesi nedeniyle yaratılan korku konusunu açıklığa kavuşturmakta fayda var.

14 Mayıs 2017 günlü Hürriyet Gazetesinin Kelebek Eki’nde yayınlanan uzun bir yazıda,  http://www.hurriyet.com.tr/kanser-koyun-haykirisi-biz-oluyoruz-40456882, Aydın, Söke’nin bir mahallesinde kanser hastalıklarının arttığı ve bunun eski uranyum madeninden kaynaklandığı konusunda bir habere rastladım.

Yüksek radyasyona bağlanan bir dizi kanser, hatta gelecek kuşaklar için kalıtsal hasarlar, aklın sınırlarını zorlayan doz ölçümleri  ‘Kanser Köy haykırıyor!’ gibi yakıştırmalarla sunuluyordu.

Bütün mesleki yaşamını kanser biyolojisi ve insanları radyasyonun zararlı etkilerinden korumaya adayan biri olarak radyasyonu ve kanseri korumak değil amacım. Sapla samanın iyice karıştığı bu haberi olabildiğince bilimsel terimlerden kaçınarak yeniden değerlendirmek istiyorum:

Bu cevabi yazı öncesinde Nükleer yakıt (Uranyum-toryum) uzmanı Dr. Reşat Uzmen ve Almanya’da çalışmalarını sürdüren uzman Radyasyon fizikçisi Dr. Yüksel Atakan’ın da konu ile ilgili görüşlerini aldım.

Buna göre;

Haberde sözü edilen Söke’ye bağlı alan uranyum madeni işletmesi değildir. Çok uzun seneler önce MTA tarafından uranyum aramaları sırasında açılan sondaj kuyuları ağzıdır. Kuyular usulüne uygun kapatılmış olarak gözükmektedir.

Bunun yanı sıra 7/24 kimse o kuyuların üzerinde yaşamadığı için dışarıdan ışınlanma ihtimali ve dolayısıyla maruz kalacağı doz değerlerinin de kanseri teşvik edecek seviyede olması beklenmez.

Haberde kullanılan cihaz toplam radyasyon değil birim zamanda doz ölçer. Üstelik anılan 1 Sv’lik doz kaza seviyeleridir. Muhtemelen halk için doğal radyasyon seviyelerine  (2,4 mSv) ilave olarak müsaade edilen yıllık 1mSv’lik doz kastedilmiştir. Radyasyonun etkilerinin uzaklıkla, zamanla ve zırhlama ile azaldığı da göz önüne alındığında yapılan fiziksel doz ölçümü ve yorumu bilimsel olarak hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Radyasyon Ölçerin yüksek sayım göstermesi ve ses çıkarması da gayet normaldir zira Aydın bölgesinde pek çok yerde doğal radyoaktivite değeri zaten yüksektir (http://www.taek.gov.tr/radyasyon-izleme/turkiye-cevresel-radyasyon-atlasi.html).

İnsanlar doğal radyasyona her an maruz kalmaktadır ancak bu dozların sağlık üzerine saptanabilir bir etkisi söz konusu değildir. Eğer kanser sıklığı bilimsel kıstaslarla yüksek bulunmuş ise Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı’na bu konuda müracaat edilmesi gerekirdi. Bu durumda uygun yöntemlerle alınan toprak, hava, su, yiyecek numunelerinde kimyasal analizler yapılarak, evlerde radon ölçümleri de dâhil olmak üzere o bölgede yaşayan kişilerin normalde ne kadar radyasyona maruz kaldıkları hesaplanabilirdi.

Sonuç olarak; Söz konusu haber bilimsel hiçbir gerçeği yansıtmamaktadır. Söz konusu alan bir maden işletmesi olmadığı için Uranyumun radyasyonu nedeniyle böyle bir etki beklenmez. Kanser vakaları ile ilgili olarak çevresel diğer faktörlerin de bilimsel yöntemlerle değerlendirilmesi gerekmektedir.

Paylaş

Bir cevap yazın

*